29 Ocak 2014 Çarşamba

Gezgin Kitap Kardeşliği ile Blog Turları #1-3.Gün: Okur-Yazar'ın Kitap Yorumu



Dım dırıdım dım dım dım dırırım dırırım....

1.Gezgin Kitap Kardeşliği ile Blog Turu 3. gününde naçizane kitap yorumumla devam ediyor.
Oo yoo ağlamayacağım :') Resmen bebeğim büyümüş ve okula başlamış gibi hissediyorum :D

Evet efenim artık hazırsanız yorumumuza başlıyoruz.




Jess Jordan tecavüze uğramanın eşiğinden dönmüş ve yaşadığı travmayı atlatamıştır. O günde, o karanlık günde :D olanlar sadece kabuslarında ortaya çıkan bir kaç silik anıdan ibarettir. Neredeyse tecavüze uğramıştır ve hayatını şimdi neredeyse normal olarak yaşamaya çalışıyordur.

                                                        
                                                          Neredeyse...
Bu sözcükten ve beni tanımlamada bu sözcüğün kullanılmasından nefret ediyordum.
                         Neredeyse tecavüze uğramış. Neredeyse atlatmış
           Neredeyse unutacaktım. Daha da kötüsü, neredeyse hatırlayacaktım.


     3 yıllık psikolojik  tedavi sürecinden sonra artık tüm o ilaçlar ve terapilerden sıkılmıştır ve hayatına devam etmesi gerektiğini fark eder. Kabuslarını ailesinden saklar. Eğer gece uyumazsa, kabus da göremez. Her şey normalmiş gibi davranır. Ailesine bunu kanıtlamak için bir çok iş de çalışır. Üniversiteye gitmek istiyordur. Ancak ailesi için bu da yeterli değildir. Kızlarının normal olmasını istiyorlardır ve o normal gençler gibi kafasını odasının dışına çıkarıp hayatını yaşamadığı sürece onu asla yanlarından ayırmayı düşünmüyorlardır.

            Ya bu devirde hangi genç kafasını odasından çıkarıyor acaba? Bu yüzden kızı üniversiteye                                                        göndermeyecekseniz ortada bir sorun var demektir. :D
          Acaba benim babamda mı sürekli odamda oturuyorum diye üniversiteye gitmemi istemedi? :D

              Jess'in son bir şansı vardır. Bir yaz işine girer ve bu işte yaz sonuna kadar kalıp, bir şekilde sosyalleşebilirse, ailesi üniversiteye gitmesine izin verecektir. Bu yüzden Jess geekstuff.com'da ki bir yaz stajına başvurur ve ön elemeyi geçip iş görüşmesine katılmaya hak kazanır. Ancak iş görüşmesinde yalnız                                                                                  değildir....



GRAYYYYY PORTERRRRR!!!!!! <3<3<3<3<3<3

Şu an utanmasam kitabın karşısına geçip tapabilirim :D O nasıl sevimli bir insandır ama ya :D 

Kötü çocukları mı seviyorsunuz? Kız karakterleri aşk acısından süründüren erkek karakterlere mi bayılıyorsunuz? O zaman siz Gray Porter'la tanışmamışsınız demektir.

Gray Porter hayatıma girdi ve kalbimi her yönden istila etti. Arabasında uyuyan Jess'i şiddetli bir şekilde uyandırıp, sonra da arkasına bakmadan kaçtığı andan beri ona geri dönülmez bir şekilde aşığım :D

Gray Porter sizin bildiğiniz erkeklerden değil. O iyi, esprili, flörtöz, çok yakışıklı :D, havalı ve o bir kahraman :D

Eğer bu tanım size yeterli olmadıysa, o zaman Jess'in dilinde açıklamam gerekiyor.

Gray kabadayı değildi. Tam tersiydi ki bu daha, çok daha kötüydü. O bir kahramandı. Kahraman erkekler yetenekli olmadıkları konularda bile kazanmak isterlerdi.


Efenim bu ikisi staj için geekstuff.com'a iş görüşmesine gittiklerinde karşılaşırlar. 
Jess'in aklından geçen, Gray'in ne kadar harika olduğudur. Gray'in aklından geçen şey ise 'Beni hatırladı mı?' sorusudur. 

Maalesef tatlım :D Ama ben olsam hatırlardım. Offf zaten boş ver o sorunlu Jess'i ya bana gel sen bana :D Şey... tamam, kendimdeyim :D

Şimdi diyeceksiniz ki ne alaka Gray bu soruyu soruyor? Gidin okuyun bana ne :P  Şaka şaka tabi ki biraz ipucu vereceğim.

Kahraman Gray'imiz Jess'i neredeyse tecavüze uğradı partiden tanıyor ve sevgili kahramanımız onun için bir kez daha kahraman olmak istiyor.

İşte olay tam da burada başlıyor. 


Jess ona maaşlı stajı Gray'e bırakması karşılığında Madde 3'ü olmasını teklif ediyor ve Gray o andan itibaren gelmiş geçmiş en mükemmel çakma erkek arkadaş oluyor.

Gerisini az çok tahmin ediyorsunuzdur ancak. Gelin görün ki aralarında ortaya çıkmamış sırlar ve aşılamamış duvarlar var.

Ah o lanet duvarlar ve kahrolası sırlar. Tam diyoruz her şey iyi, hoş, güzel tüm hepsi bir anda bomba gibi elimizde patlıyor. Elimiz böğrümüzde kalıyor mu peki? Eh, orasını bu sefer gerçekten okuyup öğrenmeniz gerek.



Kitabın dilini mi övsem, akıcılığını mı, kapağını mı yoksa sempatik tavırlarıyla Gray Porter'ını mı? Ayy ben hepsini öveyim bari.

O nasıl eğlenceli bir dildir öyle :D John Green ve Jennifer L. Armentrout'dan sonra dilini en çok beğendiğim yazar olarak listede ki yerini alıyor sevgili Anne Eliot.

Ayrıca kitabı öyle bir yazmış ki böyle sular seller gibi yalayıp yuttum. Aslında kitabı okumadım, bildiğiniz yedim :D

En sevdiğim kitap olarak hiç bir zaman bir tane söylemem ama söylemem gerekirse hep Senden Önce Ben derim. Eh, taht sallanıyor Senden Önce Ben. Ayık ol yani :D

Ve Gray.... Ya öv öv bitiremiyorum çocuğu :D Jess o kadar soğuk ve o kadar şirretti ki ben olsam parasını verip kaçardım ama o, ah o :D O kaçmadı. Bebeğim direk kalbime doğru yürüdü. 

Anne Eliot bu kitabıyla benden 100.000.000.000.000...... puan aldı :D




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder